-
HASAN KUMRAL
Tarih: 10-04-2025 23:56:00
Güncelleme: 10-04-2025 23:56:00
Eski çağlarda savaşlarda esirlerin en büyük ödülü acısız şekilde tek hamleyle öldürülmektir. İşkenceye uğramadan, canlı canlı yakılmadan, parçalara ayrılmadan tek bir hamleyle hızlı ölüm en büyük nimet… İşte dünya tekrar aynı düzene geri dönüyor, kuralsız hayat, kuralsız ticaret, kuralsız savaş, kuralsız barış… Güçlü olanın her şeyi yaptığı, tek taraflı kararlar alıp uyguladığı ve kimseye hesap vermediği bir düzen. Ne BM, ne AB ne de diğer uluslararası kurum ve kuruluşlar, yasalar veya teamüller kimsenin umurunda değil. Sadece siyaseten başvurulan, dile getirilen laf kalabalıkları.
Gazze Şeridin de, Afrika ve Arakan da yaşanan soykırımlar, ticaret savaşları, sivil hedeflerin doğrudan bombalanması, vergi oranları, iç savaşlar yeni çağın habercileri. Yeni çağda hiçbir kural olmayacak, mikro ırkçı devletler, şehir devletleri, değişken federasyon ve konfederasyonlar, siyaseten kurulan ve dağılan ittifaklar arasında tekrar ortaçağa geri dönüş. Ne demokrasi, ne insan hakları ne de diğer tüm insani değerler hiç biri kalmayacak ne yazık ki…
Kurulmaya çalışılan yeniden yeni dünya düzeninin önündeki en büyük engel Ulus devletler ve milliyetçiliktir. Bu nedenle Türkiye, İran, Almanya, Fransa, Rusya, Çin, Arabistan gibi tarihsel süreç içerisinde doğal olarak Ulus devlet sürecine giren ve Uluslaşan devletlerin etnik ve inanç temelinde parçalanması hedeflenmektedir. Bu parçalanma hem etnik ve inanç temelinde hem de ekonomik gelişmişlik çerçevesinde şehir devletler şeklinde olacaktır. Bu hedef için bu yüzyıl başlangıçtır.
Arap Baharı adı altında zayıflatılan Arap asıllı devletler parçalanmaya başlandı, en son Suriye paylaşılıyor. Sırada Kürt baharı adı altında Kürt nüfusunun yaşadığı coğrafyada paylaşım savaşını yükseltecekler. Irak ve Suriye doğal olmayan sosyal gerçekliklere aykırı olarak çizilmiş sınırlardaki devletler olduğu için kısmen rahat parçalandılar. Sırada Türkiye ve İran var bunu görmek için kahin olmaya gerek yok. Ancak binlerce yıllık devlet geleneğine sahip Fars ve Türk tarih geçmişi bunların kolay lokma olmasını engelliyor. Gerçi İran – Irak savaşıyla İran ordusu yıpratıldı, savaş gücü kırıldı. Aynı senaryo ile her şeye rağmen Dünyanın en güçlü ordularından birisi olan Türk ordusunun savaş gücünün kırılması, zayıflatılması için kontrollü bir savaşa sürüklenmesi isteniyor. Bu kontrollü savaş İsrail – Yunanistan – GKRK ekseninde olursa şaşırmayın. Yıllardır İsrail – Yunanistan parantezinin içine hapsedilen Türkiye şimdi Suriye ve Irak, Libya da ki etkileri dikkate alındığında yerel emperyal bir güç haline geldi. Türkiye’nin tekrar kabuğuna çekilmesi ve mikro iş birlikçi faşist ırkçı bir Kürt devletinin kurulması için Türk ordusu kontrollü bir yerel savaşa itilmesi gerekiyor. Yani yakın gelecekte iç karışıklıklar ile dış doğrudan savaş tehlikesi olmadığı kadar yakındır.
Mülteci, sığınmacı, muhacir, kaçak göçmen adı altında kim oldukları belli olmayan milyonlarca insan, Afganistan’dan gelen on binlerce eğitilmiş ABD uşağı genç savaşçılar, Hizbullah militanları, PKK yapılanması, kısaltılmış askerlik, azaltılmış ordu mevcudu, ekonomik kriz altında düşünme ve değerlendirme yeteneğini yitirmiş milyonlarca vatandaş, milyonları aşan uyuşturucusu bağımlısı müptezeller işte iç cephenin hali. İçimizdeki tehlike… İç ve dış tehlike birlikte harekete geçmek üzere ve hükümet inatla her şey günlük gülistanlık diye göstermeye çabalıyor. Ve bunun çözümünü bulmamak için uğraşıyor.
Çözüm öncelikle sınır boylarının yeniden hızla anti personel mayınları ile döşenip kontrolsüz insan akımının durdurulmasıdır. Sonrasında Afgan ve Pakistan kökenlilerden başlanarak tüm yabancı unsurların toplumdan tecrit edilerek sınır dışı edilmesidir. Birleşmiş Milletler mülteci kampına dönen Türkiye’nin nüfus yapısının düzeltilmesidir.
Diğer yapılacak hamle ise Türkiye vatandaşı herkes Türktür anayasa hükmü çerçevesinde demokratik, laik, sosyal, parlamenter devlet anlayışını her anlamıyla yeniden tesis etmektir. Etnik veya inanç veya bölgesel/kültürel farklılıkların anayasal güvenceye alınarak vatandaşların kendilerini ifade etme alanlarını genişletmek, vatandaşların bireysel özgürlük alanlarına saygı duymak gerekmektedir. Kamu düzenini ve toplumsal barışı bozmamak ve başka bir vatandaşın özgürlük alanına müdahale etmemek şartıyla özgürlüklerin genişletilmesi, baskıcı, sınırlayıcı ve yasakçı zihniyetten uzaklaşılması şarttır. Yani hiç kimse doğuştan bir hakka sahip olamaz, yani Kürt olarak doğan veya Alevi olarak doğan veya Yörük olarak doğan yani tüm vatandaşlar ancak Anayasada belirlenen eşit vatandaşlık haklarına sahip olabilirler. Pozitif ayırımcılık yapılamaz. Bölgesel, etnik veya inanç temelinde ayrımcılık olamaz. Sadece sosyal ve ekonomik sınıflar arasındaki farkın ortadan kaldırılması için devlet vatandaşlarına yardım eder.
Çok Ülkeli Şirketler ( ÇÜŞ) tarafından yeniden yeni dünya düzeni kurulmak istenirken Ulus Devletlerinin kendi sınırlarına ve Milletlerine sahip çıkmaları zorunludur. Bizim gibi hedef ülkelerin daha fazla ve hızlı hareket etmesi gerekmektedir. Ortaçağ karanlığına doğru yuvarlanan dünyamızda, kuralsız, hukuksuz, güçlünün haklı olduğu anarşik bir düzende Türk Milletinin ve Devletinin varlığını devam ettirebilmesi, savaşlarda acısız ölüm için düşmana yalvarmamak için, iç ve dış tehlikelerin bir an önce bertaraf edilmesi şarttır. Çoluk çocuğu cezaevine atarak huzur sağlanmaz, camide top oynayan militanlara, numarası silinmiş kask giyen ve ne olduğu belirsiz polislere dur denilmedikçe, paçavraları bayrak diye sallayanlar engellenmedikçe toplumsal barış sağlanamaz. İç cephe sağlamlaştırılamaz. Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin. 10.04.2025
Kumraldede