www.ocianews.com/ bedava bahis bahis siteleri

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

SEVGİ, AŞK ve TUTKU ÜZERİNE

“Taşı kutsal yapan, inançtır” diye nakletmiş Cemil MERİÇ üstad, jurnal-1’de. İlk okuduğumda ve sonrasında kafamı meşgul etmişti bu tanımlama. Nedir bu cümlenin anlamı? Anzer balı tadında, yani tadında bırakılacak kadar damıtılmış, yoğunlaştırılmış bir söz. 


Binlerce yıldır insanlar sevgi, aşk veya tutku üzerine yazdılar, çizdiler. Ama her insanın düşüncesi, ortak atalar ve ortak geçmişimiz nedeniyle benzerlikler gösterirken, aynı zamanda kişisel DNA ve RNA mirasımız, yaşanmışlıklarımız, birikimlerimiz ve algılama düzeyindeki farklılıklarımız v.b. nedenler yüzünden de özeldirler. Bu nedenle yazdıklarımda böyle bir kişisellik, öznellik vardır belki diye düşünüyorum.

İçinde yaşadığımız beşeri alem zıtlıklar üzerine kurulmuştur, her şey zıddıyla tanımlanır ve ikili, karşılıklı bir beraberlik söz konusudur. Açlık-tokluk, acı-tatlı, soğuk-sıcak... gibi kavramlar birbirini tanımlar ve bir arada bulunur, zaten biri olmasa diğeri var olmaz, tanımlanamazdı. İkili (düalist) dünya temelde, etki-tepki yasasına tabidir. Bu nedenle mutlak doğrunun, saf (katışıksız) gerçek değerlendirmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum. İkili dünyada her varoluşun (fiziki veya düşünsel) tek yönlü olamayacağı, en iki farklı etkenin olacağı/olması gerektiği ortadadır.


Diyalektik felsefe, beşeri alemin işleyişini (nasıl sorusunun cevabını verir) açıklar ve temel önermelerden birisi de zıtların birliğidir. Çelişki gibi görünse de yaşamın devamı, zıtlıkların devamına bağlıdır. Şöyle ki, üretmek ve tüketmek zıttır ama ayrılmaz bir bütündür. Hangisini ön plana çıkarırsak, hangisini tercih edersek o yön gelişir. Kısaca közü neresinden üflersen orası ışıldar. Tercih bizimdir.
Sevgi, aşk ve tutku gibi kavramlar ikili ilişkilerde olabilecek duygu durumlarının/bağlarının en göze çarpanlarıdır. Bu kavramların alt başlıkları veya aykırılıkları/aşırılıkları da olabilir. Sevgi; bana göre insan emeğinin yoğunlaşmış ve özelleşmiş halidir. Öğrenilen ve üretilen bir duygudur. Dengeli, huzurlu ve barışık bir yaşamın temeli sevgiyi üretme ve algılama biçimindedir. İnsan kendisini sever, kendisini sevdiği için de emeğinin yoğunlaşmış halini, kendisinin bir parçası/uzantısı olan emeğini sever. Emek nerede yoğunlaşırsa sevgi orada gelişir, varolur. Bu nedenlerle ikili ilişkilerde özellikle sevgi, hem insanın kendisine, hem karşısındakine, hem de ilişkinin kendisine ait özellikler taşır.


İnsan niçin sever? Sevginin temeli nedir? Kişisel düşünceme göre, insan kendini var edebilmek için, kendini tanımlayabilmek, kendi yansımasını görebilmek, hissedebilmek ve kendisinin bir parçası, uzantısı olan emeğine sahip olabilmek için sever. İnsan kendi bencilliğini tatmin edebilmek için, emeğinin tezahür etmiş olduğu herhangi bir şeyi değerli veya kutsal sayabilir. Tezahür etme, bir kişi, bir inanç sistemi, bir ideoloji, para, bir nesne veya daha karmaşık bir şeyde olabilir.
Anneler çocuklarını severler, çocuklarında kendilerinin yoğunlaşmış emeğini, yani yine kendilerini görürler. Durduk yerde hiç bir eylem yapmadan (bana göre eylemin içine hayal etme, düşünme, fedakarlık v.b. v.b. girer) birisinin sevgi üretebileceğine, sevgi duygusuna ulaşabileceğine inanmıyorum. Sevgiliye, anneye-babaya, çocuğa, bayrağa, vatana, ideolojiye veya sokak köpeklerine yönelik sevgi duygusu ancak insanın bedensel ve zihinsel emeği ile oluşabilir.


Sevgi ihtiyacının temelinde insanın bencilliği yatıyor. (Bencilliği kişinin kendi varlığının devamını öncelikli sorun olarak algılaması diye tanımlıyorum.) İnsan bencilliği; insan türünün devamının sigortasıdır bir noktada, öz savunmasıdır veya türün devamının nedenidir. Buradan yola çıkarak insan kendinin bir parçası olan zamanını, bedensel ve zihinsel emeğini, olanaklarını bencilliği için harcar. Harcama savurganlık değil üretim için sarf etme, biriktirme istifcilik değil türün devamı açısından gerekli olan şeylerin güvence altında tutulması için zorunlu tasarruf diye tanımlamak gerekir.


İnsan kendi türünün devamı için bencildir demiştim, şöyle ki; kendinin parçası olan bedensel ve zihinsel emeğinin ve zamanının heba olmadan birikmesini (istifcilik değil) kendinin bu şekilde devam etmesini görmek ister. Kendi eserinde kendini seyretmek diyelim buna. Bu eserlerin en yücesi sevgidir. Anne çocuğunu doğurduğu için değil onu büyütmek için harcadığı emek ve zaman ölçüsünde sever, eskiler evlilikte keramet vardır derken, birbirlerini az tanıyan ama ileride anlaşacakları olası çiftlerin birbirlerine harcayacakları emek nedeniyle birbirlerini sevebileceklerini söylemişlerdir.

Kendini kendi eserinde seyretmek insani bir haz. Bu hazzın hangi eserde olacağı ise tamamıyla kişisel tercihtir. Eser bazen çocuk, sevgili, eş, para, güzel sanat eseri vb. olabilir. Bazen eser ortaya çıkmaz veya yıkılır ki bu travmatik bir durumdur. Eşin aldatılmasını ben kişinin kendini inkarı olarak görüyorum ve tedaviye ihtiyaç duyacak kadar büyük bir sorun olarak algılıyorum.


Sevgi; hoşgörü, anlayış, sadakat, istikrar ve sevecen davranışlarla yaratılır. Bu davranışlar kişiye, kültüre, dinsel inanış ve diğer kişisel özelliklere göre farklılıklar gösterse de temeli aynıdır. Bu açıdan sevgi, bilinçli bir eylemdir ve eylem, içinde var olmayı gerekirse yönlendirmeyi, farkında olmayı zorunlu kılar. Sevgi paylaşıldıkça büyür, sağlıklı hale gelir. Günlük yaşamımızda varlığımızı devam ettirmek için nasıl üretim yaparak para kazanıyor ve harcıyorsak, aynı şekilde günlük yaşamın zorluklarında yıpranan ilişkilerin sürmesi için, insanın sağlıklı olarak yaşayabilmesi için her an sevgi üretip bunu yaşamının her alanında kullanması gerekir. Yaptığımız en sıradan işin içine bile sevgimizi katmalı ve yeniden sevgi üretmeliyiz ki, ruhsal açıdan sağlıklı bireyler olarak toplumda yaşayabilelim. Vermek, sevgiyle vermek sevgi üretmesini ve sevgisini vermesini bilenler içindir. İstif eden, saklayan, nasıl sabit durumda kalıyor, hatta ekonomik olarak zarara uğruyorsa, sevgisini veremeyenlerde böyle fakirleşir.


Sağlıklı bir ilişkinin temeli sevgidir. Nasıl ki, yaşamak, ihtiyaçlarımızı karşılamak için her gün çalışarak para kazanıyorsak, aynı şekilde mutlu yaşamak için her gün sevgi üretmek ve sevgiyi göstererek, kullanarak tüketmek gereklidir. Kaldı ki para da, kişisel yetenekle harcanan zaman ve emeğin yoğunlaşmış, somutlaşmış halidir. Sevgiyi üretmek ve uygun şekilde tüketmek, karaktere, yaşanmışlara, eğitime, aile geleneklerine ve v.b. etkenlere bağlıdır. Ancak nasıl para kazanmasını öğreniyoruz, gerekirse kendimizi geliştiriyor ve yeniliyorsak, aynı durum sevgi için de geçerlidir.

“taşı kutsal yapan inançtır... ve inanç her an ibadet ister. İbadeti bırakırsan taş ortaya çıkar.” Aşk.... yani taşın kutsallığının defalarca kutsanması. Yani yok oluş, yani her şeyinle onda tezahür etme, her şeyinle onda tekrardan varoluş, erime, kaynaşma, tek olma... Elmanın tamamı olmak. Cemil MERİÇ üstad insan aşıkken dehadır, insan dehasının dörtte üçü aşıkken ortaya çıkar der ve ekler, sevgilisine hitaben, “sen benim kölem ve efendimsin.”

Aşk; fırtına, barajın yıkılması, coşkun sel ya da dalgalı deniz, çığ düşmesi... Lakin böylesi akmaktan, hareketten, sürüklenmeden geriye ne kalır? Var say ki senin aşkın coşkun bir sel olsun, sel çekildi, geriye kalan ne? Sel çekilince geriye uyuz bir ırmak vya dere ya kalır ya kalmaz. Ya selin sana getirdikleri ne? Verimli toprak yığınları mı, yoksa moloz yığını mı? Belki biri, belki her ikisi.... Verimli toprak yığınlarını uyuz ırmağın, derenin sularıyla sulayıp yepyeni ufukların, yaşamın veya açılımların temelini atabilirsin. Ama sel sadece moloz yığını getirdiyse ne olacak? Çamur elbette... Veya diyelim ki, dalgalı deniz misali yaşadın aşkını, dalgalar hangi bilinmez sahile attı seni? Böylesine yoğun, coşkulu duygular seni sürükler, sürüklendiğin yer uygunsa sevgiyle mutlu bir beraberliğin temeli atarsın, çılgın duygular bir araç olur. Ya aksi halde, düşünmek bile ürkütücü...


Aşık olmak, kıvılcımın çakması veya baraj bendinde delik açılması, karlı yamaçlarda çığlık... Lakin bilirsen, bunlar, elindedir. Duygu patlamasını neyin, kimin üzerinden ifade edeceğini kendin belirleyebilir, denetlemeye uğraşabilirsin. Patlama kaçınılmaz, ama patlamayla ortaya çıkacak enerjiyi, bent yıkılınca akacak suyu, yelkenleri dolduracak rüzgarın nasıl değerlendirileceği kişinin kendi tercihindedir.


Tutku.... Hastalıklı bir kişiliğin hastalığı. Tedavisi tesadüfe bağlı, sonu meçhul, belirsiz. Bir ömrün aptalca heba edilmesi. Taşı kutsal yapan inançtır, ya taş olmaya kalkarsan ne demeli?


Ya ne yapmalı? Nasıl bir ilişki bizi uygun bir yaşama, dengeli, ancak bunaltmayan, uyumlu ama herkesin kendini ifade edeceği bir beraberliğe götürür. Bana göre, kişi ilk önce nasıl bir birey olduğunu tanımalı, ne istediğini bilmeli, kendini ve yaşamını nasıl algıladığının farkında olmalıdır. İdeal ilişki, ideal birey yok. Önemli olan ilişkinin yürümesi, geleceği için, ilişkinin kendisini yeniden üreteceği mekanizmaları kurmasıdır. Ortak alışkanlıkların geliştirilmesi, ne istendiğinin, nasıl istendiğinin bilinir olması. İdeal insan olabilir, en azından teorik olarak. Ancak ideal birey yoktur.

Yukarıda değinilen konularda yeterli cevabı bulmuş bireyler kendileri gibi düşünen bireylerle bir araya gelmeye uğraşırlarsa, uyumlu bir ilişkinin ortaya çıkma şansı olabilir. Davulun dengi dengine çalması bu demektir. Her anlamda birbirine yakın özelliklere sahip bireylerin beraberliklerinin geleceği daha sağlıklı olabilir. İlişkiyi başlatan aşk ise, devam ettiren sevgi ve alışkanlıktır.


Alışkanlıkların, sevgiyi üretme ve gösterme biçiminin farklı olduğu bir ilişki, tükenmeye veya olması gerektiği gibi olmamaya, yürümemeye meyillidir. Çünkü; aradaki farklılıkların aşılması için harcanacak emek ve zaman ilişkiyi yoracak, harcanacak onca emeğe rağmen varılması gereken yere, yoğunluğa varılamayacaktır. Bu durum gerilim yaratacaktır, oluşan gerilim belki bir süre için cinsellikle, alışkanlıkla veya kurulu düzenin yıkılması, sahipsiz kalma korkusu gibi nedenlerle yok sayılacaktır. Ama dengesizlik kendine yeni bir denge arayacağı için, bu tarz bir beraberlik nihayetinde sona erecektir veya kangren hale gelecektir.


İkili ilişkilerin temelinde güven, tutarlılık ve açıklık yatar. Bunlar olmazsa olmaz. Kendimizi bilelim, ben kimim, ne istiyorum, ne bekliyorum... gibi sorulara net cevaplar verelim. İlişkileri de bu sorulara verilecek cevaplar üzerine kuralım.
Bu yazı mekanik bir bakış açısı olarak görülebilir, özel bakış açımdır, eleştirirsiniz ama üzerinde düşünmekte fayda var galiba… 21.04.2025

KUMRALDEDE

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI