www.ocianews.com/ bedava bahis bahis siteleri

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Her koşulda yaşamı savunmak

Bu sabah 9’da “açık spor ’um” vardı. Sentetik çim halı sahada 18 adım olan bir karenin her köşesini 92 kere dolaştım,

koğuşumun 3,5 katı kadar bir alanı turlamamı yaptım.

Hava harikaydı bugün. Sabahın erken saat önce sahanın bir köşesi güneş alıyordu zamanla daha fazla güneş girdi, ısındı…

İçeriden dışarıya mektuplar: Her koşulda yaşamı savunmak

Cezaevinde tel örgüsüz, demir parmaklıksız, tel çitsiz görebileceğimiz tek yer burası. İlk kez 43’üncü gün çıkmıştım. Bu dördüncü spora çıkışım. Esasında bir fazla olmalıydı ama resmi tatil diye o gün “çıkılmıyor” dediler.  Çıktığım 4 seferin ikisinde ağır yağmur vardı. Gökyüzüne doya doya bakmıştım. İlk seferinde ise hava çok bulutluydu. Bugün ilk kez pırıl pırıl bir gökyüzüne ve sıcacık bir güneşe üstelik “aralıksız” “manisiz” bakabilme şansım oldu. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Yürürken bir yandan yandan gelecek güzel günleri düşündüm. Körfez’de İzmir’i içime çekerek yürüdüğümü, ya da Florya sahilinde yaptığım yürüyüşleri hayal ederek. Bir de aklıma Kuruçeşme’den Emirgan’a yürüdüğüm, bana eşlik eden arkadaşımı perişan ettiğim gün geldi gülümsedim…

Sonra durdum. Daha fazla yürümek yerine sahanın ortasına kadar gelmiş güneşi gördüm. İçimde hissettim. Çıkardığım eşofman üstümü yanıma aldım. Katlayıp başımın altına koydum ve sahanın ortasına sırtüstü uzandım. Öylece 10 dk… Duvar da yoktu, tel örgü de, tel çit de yoktu, parmaklık da.. Turgut uyar’ın “Göğe bakma durağı” gibi. Hem gökyüzüne bakıyordum hem de güneşi kemiklerimde hissediyordum. Malum beton kafeste güneşe de gökyüzüne de hasretiz alabildiğine..

Sonra fark ettim ki yattığım yerde bacak bacak üstüne atmışım. Canım annem geldi aklıma. 2-3 yaşlarında elime biberonu alır, yastığı kafamın altına sürükler yere uzanır sütümü içermişim. Annem hep bunu anlatırdı uzandığım yerde bacak bacak üstüne attığımı her gördüğünde.

Yine öyle yapmıştım. İstemsiz. Yastığımın yerine eşofmanımın üstü vardı. Halı yerine sentetik çim… İçim tertemizdi, bembeyaz hissediyordum kendimi. Duygulandım, iç çektim. Çocukluğum geldi aklıma. O gökyüzünün maviliği beni aldı götürdü Ankara’ya. Rahmetli babamın elini tutup çocuk parkına yürüdüm. Öyle masumdum işte, öyle layık babasına, anasına..

Gençliğimiz geldi aklıma. Üniversite yıllarımızda kıt kanaat gittiğimiz sınıf arkadaşları ile tatilimiz. Akyaka. Orada uzanıp güneşleniyorduk, hayata yeni atılacak masum, tertemiz gençler olarak. Dostlarıma layık biçimde tertemiz, pırıl pırıl kalmıştım..

Ve geçen yıl Filiz’imle gittiğimiz tatilde güneşte yattığımız, yüzdüğümüz anları anımsadım. Su gibi berrak hissettim kendimi. eşime, aileme, sevdiklerime, yurttaşlarıma layık. Bir iç huzuru ile kendimi çok güzel hissettim. Tam o sırada kapı kilidi açıldı. İnfaz memuru seslendi.  Hayatın acı yüzü devreye girdi. Mahpusluk…

Şimdi bir çok arkadaşımızın daha, haksız, hukuksuz ve adalete aykırı şekilde tutuklandığını öğreniyorum. Değerli belediye başkanları, siyasetçiler, kamu görevlileri, emekçiler var aralarında. Onlar da ailelerinden uzak kalacak, evlatları onları özleyecek, onlar eşlerine, evlatlarına hasret günler geçirecek. Bir kötülük, ağır bir yük yükleyecek omuzlarına.

Bu yükü kaldıracağız.

Yaşama tutunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.

Marmara Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 9 Nolu Cazaevi C-69 

YAZARIN DİĞER YAZILARI