-
Veli Tiryaki
Tarih: 12-10-2024 11:45:00
Güncelleme: 12-10-2024 12:02:00
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis'in yeni dönem açılış konuşmasında, İsrail yönetimini hedef aldı ve "İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır" deyiverdi, Türkiye'de kıyamet koptu. Hatta TBMM nin olağanüstü kapalı oturum yapmasına bile sağladı.
Erdoğan, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır" dedi. Söylediği bir yönden doğru.
Tevrat'ın Tekvin kitabının 15. Bab'ında ise şöyle yazmaktadır:
- O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.
Bu tanıma göre ise Fırat Nehri'nden Nil Nehri'ne kadar olan geniş bölge İsrailoğulları'na vadedilmiştir. Bununla birlikte sınırlarının tam olarak belirtilmemiş olması nedeniyle bu tanım da oldukça tartışmalıdır.
Bu gelişmeler üzerine, Atatürkcü Düşünce Derneği Genel Merkezi kamuoyunu doğru bilgilendirmek üzere bir Basın açıklaması yayımladı.
Açıklamada: AZİZ MİLLETİMİZ!
"Cumhurbaşkanının 1 Ekim 2024 günü yeni yasama yılı açılışında TBMM’de yaptığı konuşmada, İsrail’in gözünü vatan topraklarımıza dikeceğini söylemesi üzerine günlerdir siyaset ve medya bu iddiayı, yanında ya da karşısında durarak tartıştı, 8 Ekim’de de TBMM gizli oturum yaptı.
Sonuçta, Cumhurbaşkanının “İsrail bize saldıracak” söyleminin haklı olarak siyaset kurumumuz, basınımız ve meclisimiz tarafından ciddiye alındığı, kamuoyunun gündemine girdiği ortada.
Oysa İsrail’in, kurulduğundan beri bağımsız bir devlet gibi değil, Batı emperyalizminin Orta Doğu’daki koçbaşı ve adeta ABD’nin 51. eyaleti gibi davrandığı defalarca görülmüştür, herkesçe bilinmektedir.
İsrail tehdidini ciddiye alanlar gerçek faili bırakıp taşeronla, tetikçiyle uğraşma kolaycılığı yapmaktadırlar.
Yaşadıklarımızla biliyoruz, Batı emperyalizmi 100’yıldır vatanımıza saldırıyor, milletimizi ve ülkemizi bölmeye çalışıyor, düşmanlarımızı destekliyor. Bunun için de bazen uydusu devletleri, bazen terör örgütlerini, bazen de içimizdeki işbirlikçilerini kullanıyor.
Soralım:
-PKK, PYD, YPG terör örgütlerini kim yarattı, kim büyüttü, binlerce tır silahla kim donattı, kim besledi, besliyor?
-F Tipi yapılanma, kimin eseri? Sıradan bir vaiz nasıl büyüdü de, FETÖ olup darbeye kalkışabildi? Şimdi nerede, 25 yıldır kim besliyor, kim koruyor?
-Hemen tamamı emperyalizmin etki ajanı işleviyle Laik Cumhuriyet’in altını oyan tarikat-cemaat adlı dinci yapılanmaları kimler yarattı, destekledi, destekliyor?
Sorular çoğaltılabilir, yanıtlarsa belli…
2003’den beri söyleniyor; BOP bir emperyal projedir, 21. yüzyıl Sevr’idir. Nihai hedefi, bölgenin tek laik demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni Orta Doğu tipi bir din devletine dönüştürerek güdümüne almak, parçalamaktır. Bu hedefi, haritası ile sabittir. BOP haritası (2003 de Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın önüne konulmuştur), projenin 23, hatta bazı genişletilmiş haritalarda İskenderun körfezi Hatay ve Adana dahil 25 ilimizi vatanımızdan koparmayı amaçladığını açıklıkla ortaya koymaktadır. BOP’un bu nihai hedefini 20 yıl sonra, eksik olarak ve İsrail üzerinden ifade etmek de doğru değildir, BOP eş başkanlığı yaparak engellemek de, “ABD stratejik müttefikimizdir” diyerek kendimizi aldatmak da…
Öte yandan, demografik yapımızı tahrip ve iç barışımızı tehdit eden, sığınmacı, mülteci, ensar ya da mazlum din kardeşleri nitelemeleriyle meşrulaştırılmaya çalışılan ve yurdumuzun her yerine yayılmış olan milyonlarca yabancının varlığı da en az bu tehdit kadar ciddiye alınması ve çözümlenmesi gereken bir yakın tehlikedir, yaşamsal bir sorundur.
Keza, laik, bilimsel, kamusal ve ücretsiz olmaktan uzaklaşmış, çocuklarımızı dünya çocukları ile yarışabilecekleri bilimsel bilgi ile donatamayan bir eğitim sisteminin de ciddiye alınması gereken çok önemli bir tehdit olduğu bilinmelidir.
Devletimizi yönetenler de, yönetmeye talip olanlar da Atatürk’ü ve döneminde devletin nasıl yönetildiğini iyi bilmeli, özellikle Atatürk Dış Politikası’nı bir an bile akıllarından çıkarmamalıdır.
-Türkiye nasıl olup da Birleşmiş Milletlere davetle üye olan tek ülke olabilmiştir?
-Sevr nedir, nasıl yırtılıp atılmıştır?
-Ulusal Bağımsızlık Savaşı nasıl meşruiyet zeminine oturtulmuş, o zemin en olumsuz koşullarda bile nasıl korunabilmiştir?
-Lozan nasıl başarılmıştır?
-1925 SSCB Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması, 1934 Balkan Antantı, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1937 Sadabat Paktı nedir, nasıl kotarılmışlardır, etkileri, ülkemiz, bölgemiz ve dünya için anlamları nedir, yararları ne olmuştur?
-Türkiye nasıl bütün komşuları ile dost olabilmiş, etrafında bir barış çemberi oluşturabilmiştir?
Bütün bunlar çok iyi bilinmeli, ders çıkarılmalıdır.
Nereden gelirse gelsin ülkemize yönelik her türlü tehdidi bertaraf etmek ve Türkiye’nin kimsenin tehdit etmeyi aklından bile geçiremeyeceği bir ülke olmasını sağlamak içinse, öngörülü ve tutarlı bir siyasi önderliğe, “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesine dayanan güçlü bir laik demokratik hukuk devletine, laik ve bilimsel bir eğitim sistemine, güçlü bir ekonomiye, sağlam bir iç cepheye ve partinin değil milletin ordusu olan -bunu da “Mustafa Kemal’in
Askerleriyiz” özsözü ile ifade etmekle gurur duyan- güçlü bir Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sahip olmak gerektiği de hiç unutulmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, kadın, erkek ve çocuk binlerce şehidin, kanları ve canları ile nice yoklukları, yoksunlukları, işgalleri, isyanları, ihanetleri aşarak var ettiği dünyanın en haklı, en namuslu devletlerinden biridir, kutsal bir emanettir. Bu devlet; anlık tepkilerle, kerameti kendinden menkul teorilerle, öngörüden yoksun kararlarla, dini referanslarla değil mutlaka akıl ve bilimle yönetilmelidir.
“Yolunda yürüyen bir yolcunun, yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır.” diyor Atatürk. Hele bu yolcu bir devlet adamı ise, bir ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlenmişse, “ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi” lazımdan öte, elzemdir, olmazsa olmazdır.
Çare Yeniden Atatürk Cumhuriyeti !
Saygılarımızla." ifadeleri kullanıldı.
- 'Deprem fırtınasının' merkezindeki Santorini'de 3600 yıl önce ne yaşandı?
- EGE DENİZİNDEKİ UYUYAN DEV SANTORİNİ
- SDG Devlet İçinde Devlet, Ordu İçinde Ordu İstiyor
- Tarihin tekerrürü: İsrail 3.ncü Kez Yenildi
- Büyük Piramit’in Yasak Odası: Keşfedilmeyi Bekleyen Sırlar
- Stratejik TUSAŞ’ı neden özel güvenlik koruyordu?
- ÇİN İN KURMAYA ÇALIŞTIĞI YENİ KÖLELİK SİSTEMİ İBRETLİK..
- 1071 Malazgirt Zaferi, Türklerin Anadolu’ya ilk değil, son girişidir.
- Bugün Büyük Afetin 25'inci Yılı
- Modern Dünyanın Yakıtı ‘‘PARA’’, Modern Tefecilik
- Tülütabaklar !
- Korkmalımıyız...